EY, global kuruluşun adı olup her biri ayrı bir tüzel kişilik olan Ernst & Young Global Limited'in üye firmalarından bir veya daha fazlasını ifade edebilir. Ernst & Young Global Limited, garanti sınırlamalı bir İngiliz şirketi olup müşterilere hizmet vermez.
EY size nasıl destek olabilir?
-
EY olarak, sahip olduğumuz küresel çaptaki geniş ağımız, alanında uzman kadromuz ve uzun yıllara dayanan tecrübemiz ile şirketlerin uluslararası vergilendirme süreçlerinde ve sınır ötesi işlemlerinde desteklerimizi sürdürüyoruz.
Devamını oku
Trump 2.0 dönemi, dünya gündeminin merkezine gümrük vergilerini tekrar getiriyor. Bu süreç, gümrük vergilerinin sadece bir finansal araç olmadığını, aynı zamanda yerli üreticiyi de destekleyen bir teşvik unsuru olduğunu gösteriyor. Bu bakış açısıyla başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ihracatta koruma duvarlarını örüyor. ABD ticaret açığını kapama düşüncesiyle hareket ederken, açık verdiği büyüklüğe göre dost ve tehdit ülke kavramları da öne çıkıyor. ABD tarafından dost ülke menşeli ürünlere bu ek vergiler ya hiç uygulanmıyor ya da %10 oranında tatbik ediliyor; diğer yandan tehdit görülen ülkelere ise yüksek oranda gümrük vergileri uygulanıyor. Bu durum da bize menşe kavramlarını bir kez daha hatırlatıyor.
Trump 2.0 döneminin aşamalarını kısaca hatırlamak gerekirse; öncelikle son 3 ayda toz bulutu içinde birçok yeni düzenleme oldu. Bugün geldiğimiz noktada ticaret açığına dayalı tatbik edilmesi beklenen yüksek gümrük vergileri ertelendi. Çin dışında tüm ülkelere standart %10 oranında gümrük vergisi tatbik ediliyor. Çin menşeli ürünler özelinde ise şu an %125 oranında gümrük vergisi uygulanıyor. Bunun istisnası olarak, Çin’den yapılan yarı iletken cinsi ürünler için tatbik edilen %20 oranında gümrük vergisi söz konusu. Bunun dışında, otomobil (Kanada ve Meksika menşeliler hariç), çelik ve alüminyum için tüm ülkelere %25 oranında ek vergi uygulanıyor. Bu noktada Çin dışında neredeyse tüm ülkelere %10 oranında gümrük vergisi tatbik edildiğini söyleyebiliriz. Bu oranların da müzakereye bağlı olarak değişebileceği ifade ediliyor.
Tercihli olmayan menşe ve yerli katkı
Menşe, en genel haliyle eşyanın ekonomik milliyeti olarak tanımlanır. Eşyanın menşeini belirlemek; ürünün tamamen elde edildiği sektöre göre, örneğin maden ve tarım sektörlerinde göreceli olarak daha kolayken, birden fazla ülke girdisi içeren ürünlerde, sanayi ürünlerinde olduğu gibi, oldukça zor olabiliyor. Bu noktada, menşe kazandırıcı işlem ve işçilik kavramı devreye giriyor.
Tercihli menşede olduğu gibi, bu kurallar ilgili serbest ticaret anlaşmalarıyla (STA) daha somut olarak belirlenebiliyor. Bu bazen girdiler ile bitmiş ürünün farklı tarifede sınıflandırmasını yeterli görürken, bazen de fabrika çıkış fiyatına (ex works fiyatı) en az ülke katkısı sınırı olması bekleniyor. Örneğin, bir ürünün o ülke menşeli sayılması için menşeli olmayan girdi miktarını azami fabrika çıkış fiyatının en az %40’ını geçmeyecek şekilde belirleyebilmesi, diğer bir ifadeyle ilgili ülke katma değerinin en az %60 olması gerekiyor. Bu hesaplamayı yaparken ilgili ülkedeki üretim maliyetleri, işçilik ve kâr bu hesaplamanın içinde yer alıyor. Eşyanın tercihli menşe kuralı ilgili serbest ticaret anlaşmasıyla belirlendiği için ülkeler bu konuda ciddi bir çalışma ve görüşme ile belirleniyor.
Ticaret savaşlarıyla STA olmayan ülkeler açısından da tercihli olmayan menşe kavramı önemli hale geliyor. Tüm dünya düşük oranda gümrük vergisi olan ülke menşeli ürünleri üreterek ABD pazarına satış yapmayı yeğliyor. Bu noktada Çin için bu konu oldukça kritik hale geliyor. Çin menşeli ürünler için ABD %125 oranında gümrük vergisi tatbik ederken, aynı ürün Çin olmadığında %10 oranında gümrük vergisi tatbik ediliyor.
Ticaret savaşları ve menşe kazanımı
Tercihli olmayan menşei kazanımında en önemli konu, en son esaslı işçilik ve eylemin ilgili ülkede gerçekleşmesi gerekiyor. Teorik olarak yer alan bu ifade uygulamada zaman zaman karmaşıklıklara da neden oluyor. Açık ve net olarak kurallar sınırlı ürünlerde belirlendiği için uygulamada farklı yorumlara neden oluyor. Yeni bir ürün elde edilmesi, gümrük tarife istatistik pozisyonunun değişmesi gibi durumlar pratikte en son esaslı işçilik ve eylem olarak kabul ediliyor.
Aslında burada temel yaklaşımın yerli katkı oranı olduğunu söyleyebiliriz. Yerli üretim katkısını artırmak tercihli olmayan menşei kazanımı için de önemli oluyor. Yerli katkı payını artırmak da esas olarak aynı amaca hizmet ediyor. Nitekim bu yılın başında değişen mevzuat ile yerli malı olma kriterinde en son esaslı işçilik kavramına atıf yapıldığı görülüyor. Yerli üretimi teşvik ederek tercihli olmayan menşei kazanımını sağlama düşüncesi ticaret savaşlarında daha düşük vergiyle ürün ihraç etmenin bir anahtarı oluyor.
Menşe kazanımı için stratejik adımlar
Ticaret savaşları tercihli olmayan menşe konusunu daha da önemli hale getiriyor. Çin menşeli her ürün bu kapsamda dezavantajlı oluyor. Bu bağlamda, Çin’de yerleşik şirketler Çin dışında daha fazla üretim yapma ve menşei değiştirecek üretim faaliyetlerinde bulunma çabası içinde oluyor. Bu noktada ülkemiz de önemli konumda yer alıyor. Son zamanlarda daha çok Çin şirketlerinin ülkemizde yatırım yapma gayretleri de bunu destekliyor. Bu noktada menşe kazanımı kritik. Özellikle tercihli olmayan menşe kazanım kuralları açık ve net olarak belirlenmemiş durumda. Avrupa Birliği (AB) bu konularda da bir düzenleme yaparak tartışmaların önüne geçiyor. Bizim de aynı şekilde bir düzenleme yaparak ürün veya sektör bazlı bir kuralları detaylandırmamız gerekiyor. Aksi durumda ihracat işlemlerimizde bir menşe tartışmasının içinde olma ihtimalimiz söz konusu olabilir.
Ayrıca ithalata bağımlı bir üretim yapımızın olması ve bu ithalatın %75 ila %80’inin girdi ara malı olması, değişen dünya ticareti kurallarında bir rol alabilmemizin önüne engel oluyor. Yeni değişen mevzuat ile yerli oranı katkısını artıracak yaklaşımları benimsemek artık kaçınılmaz oluyor.