Yapay zekâ, sürücüsüz araçlar ve insansı robotlar artık yalnızca teknoloji şirketlerinin değil, sigortacılık sektörünün de dönüşüm yol haritasında yer alıyor. Bu teknolojiler yalnızca iş operasyonlarını dönüştürmekle kalmıyor; sigortacılığın tanımını, ürünlerini ve sunduğu değeri de yeniden şekillendiriyor. Bu dönüşüm, yalnızca teknolojik bir ilerleme değil; aynı zamanda sektör için stratejik bir kırılma noktasına işaret ediyor. Sigorta şirketlerinin bu dijital çağda başarılı olabilmesi, sadece yeni teknolojilerin takip edilmesiyle değil, yeniliklerin beraberinde iş modelinin yeniden tasarlanmasıyla mümkün olacak. Bu dönüşümün merkezinde ise dijital teknolojiler yer alıyor.
Dijital çağda otonom sistemler hızla gelişiyor
Birçok kişi için sürücüsüz araçlar hâlâ geleceğin konusu olarak görülüyor olabilir; ancak bu teknoloji, yurt dışında bazı şehirlerde hâlihazırda günlük yaşamın bir parçası haline getirildi. Örneğin, dünya genelinde aylık 1 milyondan fazla robotaksi yolculuğu, güvenlik şoförü olmadan tamamlanıyor. Agentic AI ise giderek hızlı bir yayılım gösteriyor. Küresel çaplı bir araştırma şirketinin verilerine göre, 2024'te kurumsal yazılım uygulamalarında Agentic AI kullanım oranı %1’in altındayken, 2026’ya kadar bu oranın %33’e çıkması bekleniyor. Ayrıca günlük iş kararlarının %15’ini otonom sistemlerin yöneteceği öngörülüyor. Yapay zekânın fiziksel dünyaya entegrasyonu da her geçen gün hızlanıyor. Ayrıca başka bir araştırmaya göre, yapay zekâ destekli robotik sistemlerin sayısı 2035'e kadar 1,3 milyar birime, 2050'ye kadar ise 4 milyar birime ulaşabilir. Dünya çapındaki öncü teknoloji şirketleri de insansı robot üretimini önümüzdeki yıl 50.000 ila 100.000 adede çıkarmayı planlıyor. Bu veriler, sigortacılık sektörünün bu dönüşüme hazırlıksız yakalanmaması gerektiğini ortaya koyuyor.
Verimliğin ötesinde yeni değer alanları oluşturmak önem kazanıyor
Yapay zekâ yatırımları genellikle operasyonel verimlilik ve iş gücü maliyetlerinde azalma ekseninde değerlendirilse de EY’ın analizleri daha derin bir dönüşüme işaret ediyor. Sigortacılık sektörünün asıl değer kazanımı, müşteri deneyimini yeniden tanımlayan ve pazara yönelik inovasyonları içeren alanlarda gerçekleşiyor.
Örneğin, otonom araçların yaygınlaşmasıyla birlikte, EY’ın analizlerine göre önümüzdeki on yılda oto sigorta primleri %30 ila %50 arasında düşebilir. Bu gelişme, sigorta şirketlerini yeni ürün stratejileri, farklı risk modelleri ve veri odaklı fiyatlandırma mekanizmaları geliştirmeye yönlendirebilir. Agentic AI çözümleri sayesinde, ilk nesil yapay zekâ ajanları tarafından karşılaştırmalı alışveriş, poliçe yenileme, risk analizi ve müşteri iletişimi gibi süreçlerin üstlenmesi bekleniyor. Bu durum, yalnızca verimliliği değil; müşteri memnuniyetini ve sadakatini de kayda değer şekilde artırabilir.
Dijital dönüşümle birlikte ortaya çıkan bir diğer önemli gelişme ise, vergi fonksiyonlarının karşı karşıya kaldığı yeni raporlama gerekliliklerinin belirgin biçimde artmasıdır. Şirketlerin küresel vergi reformlarına uyum sağlamak için doğru stratejileri uygulamada zorlandığı söylenebilir. Bu sebeple şirketlerin, yeni regülasyonlara uyum sağlamak adına kaynak verilerinde güncellemeler yapması, e-fatura gibi gerçek zamanlı dosyalama taleplerini karşılaması gerekiyor.
Gerçek riskin çağın gerisinde kalmak olduğu kabul ediliyor
Yeni teknolojiler, doğal olarak yeni riskleri de beraberinde getiriyor. Yapay zekânın siber saldırılara açık yüzeyi, düzenleyici belirsizlikler ve veri güvenliği gibi riskler, sigortacılık sektöründeki yöneticilerin gündemlerinde üst sıralarda yer alıyor. Ancak bu riskler, teknolojiden uzak durmayı değil, onu sağlam temellerle entegre etmeyi gerektiriyor. Güvenlik ve uyum odaklı yapay zekâ mimarilerinin stratejik planlamaya entegre edilmesi, dönüşüm sürecinin sağlıklı ilerlemesi açısından önem taşıyor. Özellikle bağlantılı cihazlardan gelen gerçek zamanlı veri akışları hem dinamik prim fiyatlandırması hem de proaktif risk yönetimi açısından önemli fırsatlar sunuyor. Otomotiv sektöründeki OEM’lerle kurulacak ortaklıklar yoluyla mobilite abonelikleri ve gömülü (embedded) sigorta çözümlerinin öne çıkması mümkün hâle geliyor.
Otonom sistemlere yatırım yapmak için “büyük oyuncu” olmak artık bir ön koşul değil. Bulut tabanlı yapılar, hizmet olarak servis (SaaS) çözümleri ve sektöre özel dil modelleri (LLM’ler ve SLM’ler) sayesinde her ölçekten sigorta şirketi, bu dönüşümün parçası olabilir. Küresel bir araştırma şirketinin analizine göre, 2025’te sigortacılık sektöründe teknoloji yatırımları ortalama %3,7 oranında artacak; sigorta şirketlerinin yaklaşık %40’ı da eski sistem yatırımlarında azalmaya gidecek. Bu durum da inovasyona daha fazla bütçe ayrılacağı anlamına geliyor.
Yeni risk modelleri, yeni ürünlerin geliştirilmesine yol açıyor
Otonom sistemlerin yaygınlaşması, sigorta şirketlerini ürün yelpazelerini yeniden gözden geçirmeye yönlendiriyor. Örneğin; insansı robotların iş gücüne katılması, işçi tazminat sigortasında kayda değer bir dönüşüm yaratabilir. Diğer yandan, otonom araçlar sorumluluk bazlı sigorta ürünlerinin de önemini artırıyor. Doğal afet anlarında yapay zekâ destekli dronlarla çalışan sistemler, daha hızlı ve veriye dayalı hasar tespiti yapılmasını mümkün kılıyor. Tüm bu gelişmeler, sigorta ürünlerinin kapsamını ve işleyişini yeniden şekillendiren yeni bir döneme işaret ediyor.
Stratejik çerçeve
Sigorta şirketlerinin bu dijital çağda başarılı olabilmesi için yalnızca pilot projelere odaklanmaları yeterli olmayabilir. Uzun vadeli ve bütünsel stratejiler geliştirmek kritik bir ihtiyaç olarak öne çıkıyor. Bu nedenle; stratejilerin, regülasyonlara uyum sağlayacak kadar esnek, kurumsal hedeflerle doğrudan bağlantılı ve teknolojik risklerle rekabet ortamını kapsayacak nitelikte olması büyük önem taşıyor. Bu çerçevede, dönüşüm sürecini yalnızca teknolojik bir geçiş olarak değil, stratejik bir yeniden yapılanma olarak ele alan sigorta şirketleri, sürdürülebilir avantaj elde edebilir.
Özetlemek gerekirse, otonom teknolojiler; sigortacılık sektöründe ürünlerin tasarımından operasyonel süreçlere ve müşteri deneyimlerine kadar kapsamlı bir dönüşümü beraberinde getiriyor. Bu dönüşüm yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda iş modellerini ve sektörün değer yaratma biçimini yeniden tanımlayan yapısal bir değişime işaret ediyor. Yatırım getirisi, düzenleyici çerçeveler ve adaptasyon sürecine dair soru işaretleri hâlâ gündemde olsa da bu belirsizlikler kararlı ve proaktif adımlar atmak için bir gerekçe sunuyor. İçinde bulunduğumuz dijital çağda başarıya ulaşacak olan sigorta şirketleri, riskleri minimize etmekten öteye geçerek; teknolojiyle şekillenen yeni fırsatları hızla kavrayan ve onları rekabet avantajına dönüştürebilenler olacak.
*Fatih Polat'ın Sigortacı gazetesi için hazırladığı yazıdan alınmıştır.