Tablodan da anlaşılacağı üzere ABD en çok ticaret açığını (ithalat ile ihracat arasındaki fark) Çin ve Meksika ile yaşıyor. Ticaret açığı büyüklüğüne paralel ek gümrük tarifeleri ve önlemlerinde de olacağı anlaşılıyor. Bu ülkelerin birçoğu hem ilaç hem de MedTech ürünleri için oldukça önemli. Örneğin, MedTech ürünler için Meksika; ilaç ürünleri için ise İrlanda öne çıkıyor.
“Ticaret Adaletini Yeniden Sağlama Yasası” geliyor
14 Kasım'da, Temsilciler Meclisi Çin Seçim Komitesi Başkanı John Moolenaar tarafından yeni bir tasarı sunuldu. Tasarı, Trump'ın Dışişleri Bakanı adayı Marco Rubio tarafından önerilen senato önlemiyle uyumlu hale getirildi. Bu, Çin’e yönelik alınacak önlemler için yasal alt yapının oluşturulması anlamına geliyor. Bu yasa tasarısının adı “Ticaret Adaletini Yeniden Sağlama Yasası”.
Bu düzenleme, Çin'i “en çok kayrılan ülke” statüsünden çıkarması ve Çin ürünlerine otomatik olarak tarifeleri artırmasını öngörüyor. Böylece, tarifeleri burada kodladığı Çin için yeni bir tarife sütunu oluşturuluyor. Bu yeni sütunun, stratejik olmayan mallar için minimum %35 ad valorem (malların veya işlemin tahmini değerine orantılı olarak) tarife ve tüm stratejik mallar için minimum %100 ad valorem gümrük tarifesi oluşturması hedefleniyor.
Yeni tarife sütunu oranlarının beş yıl içinde kademeli olarak şu şekilde uygulanması bekleniyor: Birinci yılda tarife artışının %10'u, ikinci yılda artışın %25'i, dördüncü yılda artışın %50'si ve beşinci yılda artışın %100'ü uygulanacak şekilde planlanıyor. Tasarıda listelenen stratejik mallar, “Biden Yönetiminin İleri Teknoloji Ürün Listesi” ve Çin'in “Made in China 2025” planına dayanıyor.
Ne yapılmalı?
İkinci Trump dönemi aynı ilk dönem gibi ticaret savaşları ve ABD’nin ekonomik çıkarlarını öne çıkaracak ilave gümrük tarifeleri ve ekonomik misillemelerin olduğu bir dönem olacağı anlaşılıyor. Hatta bu dönem bir önceki dönemle kıyaslandığında daha stratejik ve yasalar ile desteklenen bir kararlılıkla gerçekleşeceği anlaşılıyor. Pandemi sonrası küresel tedarik zincirindeki kırılmalardan hala toparlanamamışken; buna ilave olarak bölgesel sorunlar (Rusya-Ukrayna savaşı, Süveyş Kanalı sorunu gibi) nedeniyle tedarik zinciri yollarının kullanılamadığı ya da maliyetli tedariklerin yapıldığı bir dönemde tekrar Trump yönetiminin gelmesiyle, ticaret yollarını yeniden düzenleyen ve ekonomik misillemeler ile dış ticaretin maliyetlerini artıran bir döneme girdiğimizi anlıyoruz.
Bu nedenle, ABD ile ticaret yapan şirketlerin vergi ve tedarik zinciri çerçevesinde ikinci Trump dönemini analiz etmesi gerekiyor. ABD ithalat ve ihracatına yönelik potansiyel etkileri değerlendirmek modellemek ve hafifletme stratejileri ile fırsatları konusunda uyum sağlamak için bir çalışma yapılması şart. ABD yerleşik birçok şirket yerli veya alternatif tedarik kaynaklarını değerlendirmek zorunda. Bu nedenle, ABD’ye tedarik yapan şirketlerin ihracat pazarı kaybı ile karşılaşmamak adına bu yeni vergilerle birlikte üretim planlamalarını da gözden geçirmesi gerekiyor. Ocak-Kasım dönemi verileri ışığında %9,8 artış göstererek yaklaşık 12.285.056.000$ rakamına ulaşan ABD’ye olan ihracatımız göz önüne alındığında, bu ek vergilerin ihracatçımızı etkileyeceği ortada.
ABD’nin bu yaklaşımı sadece ülkemizi değil, tüm dünyayı etkiliyor. Her bir ülkenin ya da ülke gruplarının benzer ithalat tarifelerini hayata geçirmesi söz konusu oluyor. Bu konu bizim savaşımız değil, öncelikle bunun altını çizmek gerekiyor. Çünkü en önemli ticaret ortağımız AB üyesi ülkeler. Hem ithalatın hem ihracatımızın yarısı AB ile yapılıyor. Özellikle bu dönemde yaşadığımız ekonomik durgunluğa rağmen AB ile olan ticaret hacmimiz azalmıyor, aksine artıyor. Bu nedenle, AB ile aramızda bir ticaret savaşı çıkmadığı sürece dış ticaretimizin ciddi bir şekilde etkilenmesinin söz konusu olmadığı görülüyor. Ancak, gümrük birliğinin güncellenmesinin ve AB’nin yeni PEM’le birlikte yakın coğrafya ile ticaretini artırma düşüncesi nedenleriyle AB ve ABD arasında yaşanacak bir ticaret savaşının lehimize sonuçlar doğuracağını söylemek yanlış olmayacaktır.