Sosyal Güvenlik ve İş Mevzuatı Hizmetlerine ait makale banner görseli

Belirli süreli ve kısmi süreli çalışma kıdem tazminatını nasıl etkiler?

      Vergi Hizmetleri > Sosyal Güvenlikte Gündem > Makaleler > Ekonomist makaleleri > 2020 >  Belirli süreli ve kısmi süreli çalışma kıdem tazminatını nasıl etkiler?
Dr. Hakkı Demirci profil fotoğrafı.

Dr. Hakkı Demirci

Direktör

Sosyal Güvenlik ve İş Mevzuatı Hizmetleri

    Koronavirüs salgınının ekonomi ve istihdam üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması için 2020/Mart ayından itibaren pek çok Torba Kanun TBMM’de kabul edildi. Bugünlerde Meclis’te görüşülmekte olan 239 sıra sayılı kanun teklifinin özellikle iki maddesi işçi örgütleri ve muhalefet partilerinden yoğun tepki gördü.  Tepkilerin esası ise getirilen düzenlemelerin çalışanların kıdem tazminatı ve emeklilik haklarını gasp edileceği savı oluşturuyor. Adı geçen iki düzenlemenin detayları ve konu hakkındaki değerlendirmelerimiz yazımızın konusunu oluşturuyor.

    a) Belirli süreli iş sözleşmeleri kurulması bazı yaş grupları için kolaylaştırılıyor.

    Teklifin en çok eleştirilen 33. maddesinde, Belirli süreli iş sözleşmesinin kurulmasında 25 yaş altı ve 50 yaş üstü kişiler için bazı istisnalar/kolaylıklar sağlanmaktadır. Düzenlemeye göre işçinin 25 yaşını doldurmamış veya 50 ve daha yukarı yaşta olma koşulunu sağlaması kaydıyla 4857 sayılı İş Kanunu’nun belirli süreli iş sözleşmesini düzenleyen 11. maddesindeki sınırlamalara tabi tutulmayacaktır. Maddenin devamında ise 25 yaşını doldurmamış işçilerle yapılacak belirli süreli iş sözleşmesinin süresinin işçinin 25 yaşını doldurduğu tarihi ve bu fıkra uyarınca bir defada veya yenilenerek yapılacak belirli süreli iş sözleşmelerinin toplam süresinin de iki yılı geçemeyeceği belirtilerek, bu uygulamaya bir sınırlama getirilmesi öngörülmüştür.

    İş hukukunda esas olan belirsiz süreli sözleşmedir ve iş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı sözleşme olarak tanımlanmaktadır. Belirli süreli sözleşme ise istisnai olarak ancak belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı sözleşme olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamamaktadır.

    Neden belirli süreli sözleşmeler işçi açısından dezavantajlıdır?

    Bunun en öne çıkan nedenlerinden bir tanesi belirli süreli sözleşmelerin iş güvencesi kapsamı dışında olması, bir diğeri ise bu sözleşmelerin sürenin sonunda herhangi bir fesih bildirimi ve başta kıdem olmaksızın herhangi bir tazminat gerektirmeksizin kendiliğinden sona ermesidir. Yine yıllık izin hakkını kazanmada da bu sözleşme tarafı işçi (1 yıldan az süreli sözleşmelerde) mağduriyet yaşayacaktır.

    Ancak işverenlerin yatırıma özendirilmesi, işçilik maliyetlerinin azaltılması, yeni iş alanları yaratılması amacıyla Avrupa ülkelerinde de belirli süreli iş akitlerinin kurulmasında öngörülen sınırlamaların gevşetildiği görülmektedir. Bunlar arasında Avrupa Birliğinin 99/70 sayılı Yönergesi (m.3) ve Alman Belirli Süreli ve Kısmi Süreli İş Akitleri Hakkında Kanunlarda(m.14), ilk kez belirli süreli iş akdi kurulmasında sınırlı bir süre ile objektif nedenlerin aranmaması gibi düzenlemelere rastlanılmaktadır.

    Torba teklifte öngörülen düzenlemeye bakıldığında da benzer şekilde; 25 yaş altı kesim için öngörülen bu düzenlemeye hem 2 yıl hem de 25 yaş sınırı getirildiği, düzenlemenin amacının koronavirüs döneminde daha da artan genç işsizliğin azaltılması amacı taşıdığı görülmektedir. Ancak bunu yaparken de en azından toplam iki yıllık süreyi geçmemek üzere gençlerden kıdem ve iş güvencesi haklarından taviz vermeleri beklenmektedir. Şüphesiz bu düzenleme iş piyasasında bu yaş grubunun belirli süreli iş akdi ile istihdamı için bir talep oluşturacaktır. Torba yasanın diğer maddelerinde ise genç erkekler ile kadınların istihdamına yönelik var olan çok önemli istihdam teşviklerinin de 3 yıl daha uzatıldığı görülmektedir. Dolayısıyla düzenlemenin sınırlılığı ve aynı yaş grubunun istihdamına getirilen diğer teşvikler dikkate alındığında esas amacın gençlerin istihdamını artırmak ve işverenin istihdam maliyetlerini azaltmak olmakla birlikte kıdem ve iş güvencesi yönünden dezavantajlılık da oluşturmaktadır. Tabi en ideali tüm işsizlerimize iş yaratılması, herkesin tüm sigorta kollarına tabi şekilde, her türlü yasal hakları ile istihdam edilmesidir. Bu süreçte gençlerin uzun vadeli primlerinin kamu tarafından üstlenilmesi bir çözüm yolu olabilecektir.

    Madde de bir diğer yaş grubunun ise 50 yaş üstü kişiler olduğu görülmektedir. Bilindiği üzere emeklilikte yaşa takılanların en önemli şikayetlerinden bir tanesi de, işverenlerin yaş nedeniyle kendilerine iş vermemeleri hususudur. İşte düzenleme bu kesimin istihdamının kolaylaştırılmasına katkı sağlayacaktır. Prim gün sayısı sorunu olmayan bu grup çalışanların istihdamı açısından avantaj yaratacağı beklenmektedir.

    b) 25 yaşından küçüklerin emeklilik primi ödenmeden kısmi süreli iş akdi ile çalıştırılmaları teşvik ediliyor

    Teklifin bir diğer eleştiri konusu düzenlemesi ise (m.37); 25 yaş altı kişilerin kısmi süreli çalıştırılmasına yönelik emeklilik primi istisnası sağlanmasıdır. Madde gerekçesinde, düzenleme ile 25 yaşın altında olan gençlerin istihdama girişlerinin, esnek çalışma yöntemlerinden olan kısmi süreli çalışma ile sağlanması, gençlerin istihdamdaki oranın artırılması, genç işsizliğin azaltılmasının amaçlandığı belirtilmektedir.

    Düzenleme ile;

    İşe girdikleri tarih itibariyle 25 yaşın altında olanlardan ay içerisinde 10 günden az süreyle çalıştırılanlar için işverenleri tarafından prime esas kazanç alt sınırı üzerinden %2 oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigorta primi ile %12,5 (%7.5 işveren %5 sigortalı) oranında genel sağlık sigortası primi ödeneceği ön görülmektedir. Böylece yürürlükteki asgari ücret üzerinden çalışma gün sayısı dikkate alınarak % 14,5 oranında prim alınmak suretiyle prim maliyeti dolayısıyla işçilik maliyeti azaltılacaktır.

    Ancak söz konusu destek hükümleri, işe girdiği tarihten önceki son bir yıl içerisinde prim ödeme gün sayısı 120 günden fazla olanlar ile 25 yaşını doldurmuş sigortalılar için uygulanmayacaktır.

    • Bu kişiler için işverenleri tarafından malullük yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödenmeyecek olup,
    • İsteyen çalışanlar ilgili dönemi takip eden ayın sonuna kadar uzun vadeli sigorta kolları kapsamındaki primlerini (aynı kazancın 30 katının %20) kendileri ödeyebilecektir.
    • Ödenmeyen primin ödenme hakkı düşecektir.
    • Ödenen süreler 4/a kapsamında sayılacak.

    Bu düzenleme; kıdem tazminatı şartları oluşmayacağı ve çalışanların emeklilik primlerinin işveren tarafından ödenmeyeceği gerekçesiyle yoğun eleştirilmektedir. Bu maddenin de son anda düzenlemeden çıkartılma ihtimali bulunmaktadır. Çözüm adına yine gençlerin uzun vadeli primlerinin kamu tarafından üstlenilmesi eleştirileri önemli oranda azaltacaktır.

    Sonuç olarak; farklı esnek çalışma modellerinin uygulanması ile belirli yaş gruplarının istihdamına avantaj tesisi edilmesi rekabetin, küreselleşmenin, maliyet azaltmanın bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Çok sınırlı şekilde kıdem tazminatı hakkının tanınmaması sonucunu doğuran bu düzenlemelere aşırı tepkinin en önemli nedeni ise bu düzenlemelerin geçmesinin, dondurulan kıdem tazminatı fonu tartışmalarının yeniden canlanmasına ve tüm çalışanlar bakımından kıdem hakkı kaybına yol açacağı endişesinden kaynaklanmaktadır. İş güvencesi ile kıdem tazminatı uygulamasının birlikte uygulanmasına ivedilikle bir çözüm bulunması bu tarz minör değişikliklere gelecek tepkilerin de küçülmesini sağlayacaktır. Sadece işverenlerin değil, döviz ve fiyat artışları karşısında çok sıkıntı yaşan çalışanların da ağır gelir vergisi yükünden kurtarılması gerekmektedir. Bu anlamda asgari ücretin vergi dışı bırakılması, en azından %15’lik orana tekabül eden gelir vergisi matrahının en az iki kat artırılması seçeneklerinin hayata geçirilmesi tüm çalışanlarca beklenmektedir.