Küresel salgın gümrükte gündemi belirlemeye devam ediyor. Tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar üretimlerin durmasına neden olacak boyutlarda. Özellikle yarı iletken olarak adlandırılan çip krizi birçok otomobil şirketini maalesef olumsuz etkilemiş durumda.
Basından da takip edildiği üzere ünlü markalar ara ara üretimlerine ara vermek zorunda kalıyor. Buna paralel tedarik zincirinde artan maliyetler de ciddi anlamda gündemi meşgul ediyor. Bu dönemde hem teslim sürelerinde hem de taşıma maliyetlerindeki artış, dış ticaretçileri planlama yapmakta ve sürdürülebilir bir tedarik yapısı oluşturmakta oldukça zorluyor.
Bu çerçevede en çok konuşulan konular ise iklim değişikliği ve çevre konuları oluyor. Bu konular, özellikle Avrupa Birliği tarafından sınırda karbon vergisi tatbik edileceğinin duyurulmasıyla dış ticaretin de gündeminde yerini aldı. Bu noktada kritik bir gelişme yaşandı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 7 Ekim 2021 tarihinde yürürlüğe girdi. Böylece Paris Anlaşması bizim tarafımızda da onaylanmış oldu. Bu onaylama süreci ile iklim değişikliği konusu artık daha çok konuşulur hale geliyor.
Paris İklim Anlaşması ve ortak mallar teorisi
Paris İklim Anlaşması, 12 Aralık 2015 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edildi. 2015'in Aralık ayında Paris'te kabul edilen yeni iklim anlaşmasıyla küresel sıcaklıklardaki artışı 1,5 °C'nin altında tutmanın önemi konusunda anlaşıldı. Ancak bunun hayata geçirilmesi için anlaşmayı onaylayan ülkelerin bu ortak amaca uygun çalışma yapması gerekiyor.
Bunun arkasında yatan nedeni, daha önce Roma Kulubü ile aktarmaya çalışmıştık. Bu kulüp üyesi olmayan ama benzer konularda çalışan ünlü ekolojist Garrett Hardin’in “Ortak Malların Trajedisi” adlı makalesinde de bu yaklaşımları bulabiliriz. Bu teorinin; ortak olarak kullanılan bir kaynağın, herkesin kendi çıkarını maksimize edecek şekilde kullanmasından dolayı, bir süre sonra o ortak kaynağın dengesini bozarak yok etmesine dayandığını söyleyebiliriz. Bir örnekle basitleştirecek olursak, çobanların koyunlarını ortak bir merada otlattığını düşünelim. Çobanlar için en iyi seçenek, koyunlarının olabildiğince iyi bir şekilde beslenmesi ve sağlıklı olabilmesidir. Fakat her çoban için en rasyonel karar bu olduğundan dolayı, bir süre sonra merada hiçbir ot kalmayacak ve bütün çobanların sahip oldukları koyunlar açlıktan ölecektir.
Bizim için ne değişiyor?
Anlaşma ile aynı AB’de olduğu gibi bir planlama yapmak ve bir yol haritası çıkarmak gerekiyor. Aslında anlaşma imzalanınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Paris Anlaşması kapsamında çalışmalar yapılıyordu ve ülke strateji planları hazırlanmıştı. Bu kapsamda sera gazı emisyonlarının 2030 yılında referans senaryoya göre, artıştan %21 oranına kadar azaltılması planlanıyor. Niyet edilen Ulusal Katkı Beyanı ile yürütülmesi öngörülen plan ve politikalarda ise yapılacaklar; Enerji, Sanayi, Ulaştırma, Binalar ve Kentsel Dönüşüm, Tarım, Atık ve Yutak Alanlar başlıkları altında sınıflandırılıyor.