21 Haz 2022
İklim değişikliği kanun tasarısına ilişkin vergisel bir değerlendirme

İklim değişikliği kanun tasarısına ilişkin vergisel bir değerlendirme

Berkay Kılıç

EY Türkiye Vergi Hizmetleri Kıdemli Müdürü

21 Haz 2022

Avrupa Birliği’nin (AB) Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında hayata geçireceği “Sınırda Karbon Vergisi Uygulaması (Carbon Border Adjustment Mechanism - CBAM)”, ihracatının yarısını AB ülkelerine gerçekleştiren Türkiye’nin kayıtsız kalamayacağı bir gelişme. Türkiye, 2021 yılında Paris Anlaşması’nı onaylamıştı ve hazırlanan İklim Değişikliği Kanun Tasarısı ile iklim değişikliğine uyum için gerekli yasal ve kurumsal çerçeveyi oluşturmak adına ilk adımı atmıştı.

CBAM’ı, karbon salımına ilişkin uygulanan piyasa temelli mekanizmaların Avrupalı şirketler üzerinde oluşturduğu ek maliyetler dolayısıyla; karbon kaçağı riski ve karbon salımı yüksek ürünlerin Avrupa’ya ithalatı sırasında uygulanacak ilave yükümlülükler olarak özetlemek mümkün. Dolayısıyla, Türkiye’de AB ile uyumlu ve entegre piyasa temelli mekanizmaların oluşturulması ve doğrudan AB’ye olan ihracat kapasitemizin korunması ekonomimiz için büyük önem arz ediyor. Türkiye’de oluşturulacak piyasa temelli mekanizmaların çerçevesini ise İklim Değişikliği Kanun Tasarısı oluşturuyor.

İklim Değişikliği Kanun Tasarısında yer alan piyasa temelli mekanizmalar neler?

İklim Değişikliği Kanun Tasarısında piyasa temelli mekanizmalar; Emisyon Ticaret Sistemi, Enerji Verimliliği Sertifikası ve Yenilenebilir Enerji Sertifikası Ticareti ile Karbon Vergisi olarak öngörülüyor. Yer verilen piyasa temelli mekanizmaların en azından kavramsal olarak AB ile uyumlu olduğunu söylemek mümkün. Nitekim, kanun tasarısında mevcut en iyi tekniklerin kullanılmasına (Avrupa Birliği mevcut en iyi teknikler referans belgelerinden yararlanılmasına) da yer verilmiş.

Öngörülen piyasa temelli mekanizmalardan olan Emisyon Ticaret Sistemi’ne ilişkin Kanun tasarısında detaylı açıklamalara ve tanımına yer verilmiş:

“Emisyon Ticareti Sistemi (ETS): Sera gazı emisyonlarında bir limit (üst sınır) belirlenmesi prensibine dayalı olarak çalışan ve sera gazı emisyon tahsisatlarının alınıp satılması suretiyle doğrudan ya da dolaylı olarak sera gazı emisyonunu ve sera gazına sebep olan faaliyetleri maliyet etkin bir şekilde sınırlandıran/sınırlandırmayı teşvik eden piyasa temelli mekanizma.”

Yer verilen tanıma ek olarak, Borsa İstanbul A.Ş.’nin ETS’nin işletilmesinden sorumlu olması, ETS kapsamında verilecek sera gazı emisyon tahsisatlarının devredilebilen, kayıtlı olarak ihraç edilen ve emisyon salımı hakkı veren sermaye piyasası aracı olarak tanımlanması, vergisel açıdan birçok soruyu beraberinde getiriyor.

Kanun tasarısında diğer piyasa temelli mekanizmalar olarak yer alan Enerji Verimliliği Sertifikası ve Yenilenebilir Enerji Sertifikası Ticareti ile Karbon Vergisi’nin ise sadece tanımlarına yer verilmiş.

ETS’de alım satıma konu edilecek sera gazı emisyon tahsisatlarının vergilendirilmesi ne şekilde olacak?

Kuşkusuz şu aşamada bu soruya net bir cevap vermek mümkün değil. Bununla birlikte, Kanun tasarısında yer verilen tanımlar bazı öngörüleri yapmayı mümkün kılıyor.

Sera gazı emisyon tahsisatlarının sermaye piyasası aracı olarak tanımlanmış olması ve ETS’nin Borsa İstanbul nezdinde kurulacak olması, söz konusu tahsisatlara ilişkin işlemlerin Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4-(g) maddesi kapsamında KDV’den istisna olacağı şeklinde bir değerlendirme yapmayı mümkün kılıyor.

Bununla birlikte, yine sera gazı emisyon tahsisatlarının sermaye piyasası aracı olarak tanımlanmış olması, Borsa İstanbul nezdinde kurulacak ETS ile alım-satıma konu edilecek olması ve söz konusu tahsisatların Türkiye’de kurulu organize bir borsada işlem görecek olması kabulü ile Vergi Usul Kanunu’nun 289. maddesi göz önünde bulundurulduğunda, sera gazı emisyon tahsisatlarının dönem sonlarında oluşacak borsa rayici ile değerlenmesi gündeme gelecektir.

Sera gazı emisyon tahsisatlarının ETS’de alım-satımının vergilendirilmesi esnasında şirketler üzerinde oluşabilecek potansiyel olumsuzluklar neler?

Bilindiği üzere, kısmi istisnaya konu teslim ve hizmetlere ilişkin yüklenilen KDV tutarlarının Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca indirim konusu yapılması mümkün olmuyor. Dolayısıyla, bir önceki bölümde değindiğimiz gibi, sera gazı emisyon tahsisatlarının KDV’den istisna olması durumunda, bu tahsisatların elde edilmesi için katlanılan giderlere ilişkin yüklenilen KDV’nin indirim konusu yapılmasının mümkün olmayacağı sonucuna ulaşmak mümkün. Bu noktada, “Hangi giderler sera gazı emisyon tahsisatlarına ilişkin olarak dikkate alınmalı?” sorusu cevaplanması gereken önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Radikal bir yaklaşım olmakla birlikte, örneğin; sera gazı emisyonunu azaltmak için üretim tesislerinde yapılan yatırımların tahsisatların elde edilmesi için yapılan bir gider olarak dikkate alınması ve bu yatırımlara ilişkin yüklenilen KDV’lerin indirim konusu yapılamaması, yatırımı yapan şirketler üzerinde göz ardı edilemez bir ilave maliyeti beraberinde getirecektir. Kaldı ki, sera gazı salımının azaltılmasına ilişkin gerçekleştirilen yatırımlar dolayısıyla şirketlerin devreden KDV pozisyonuna geçmeleri ve bu tutarları ödenecek KDV pozisyonuna geçene kadar finanse etmek zorunda kalmaları her halükârda şirketler üzerinde ilave bir yük oluşturacaktır.

Bununla birlikte, yine bir önceki bölümde değindiğimiz üzere, ETS’de işlem görecek sera gazı emisyon tahsisatlarının, dönem sonlarında borsa rayici ile değerlenmesi ve oluşacak değer artışının kurum kazancı ile ilişkilendirilmesi, şirketlerin henüz realize olmayan bir gelirin vergisini ödemelerini, yani ilave bir finansal yükü de gündeme getirebilecektir.

Piyasa temelli mekanizmalara ilişkin oluşacak vergisel yükümlülüklerin ilk aşamada öngörülebilir ve şirketler üzerinde ilave yükümlülüklere sebep olmayacak şekilde belirlenmesi gerekir.

İklim Değişikliği Kanunu ile esas amaçlananın çevresel, sosyal ve ekonomik faydaların gözetilerek sera gazı azaltma hedeflerinin gerçekleştirilmesi olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu kapsamda, ilk etapta sera gazı emisyonunun azaltılmasına ilişkin yatırımların teşvik edilmesine yönelik olarak gerekli vergisel düzenlemelerin yapılması önem arz ediyor.

Diğer taraftan, sera gazı emisyonu yüksek şirketlere, İklim Değişikliği Kanun Tasarısında belirlenen Piyasa Temelli Mekanizmalar ile ilave yükümlülüklerin getirileceği de göz önünde bulundurulduğunda, bu mekanizmaların uygulanması sonucunda şirketlere doğrudan veya dolaylı olarak ilave vergisel yüklerin getirilmemesi de çok önemli. Nitekim, uygulamada ekonomik etki analizlerinin dikkate alınmaması, kaçınılmaz olarak özellikle enerji, inşaat, otomotiv gibi sektörlerde fiyat artışlarına sebebiyet verecektir.

Unutulmaması gereken bir husus ise, doğrudan ve dolaylı vergilerin belirlenmesi esnasında ekonomik etki analizlerinin dikkate alınması kadar vergilendirmenin şeffaf, öngörülebilir ve eşitlik ilkesine uygun olarak gerçekleştirilmesi. Bu kapsamda, kuşkusuz en büyük görev Hazine ve Maliye Bakanlığına düşüyor.

Son olarak, Avrupa Parlamentosu’nun AB karbon piyasasına ilişkin reform teklifini Çevre Komitesi’ne geri göndermesinin, CBAM uygulamasının hayata geçirilmesinde de gecikmelere sebebiyet verebileceğini belirtmekte fayda var. Yazımızın ilk bölümünde belirttiğimiz üzere, CBAM ihracatının büyük bölümünü AB ülkelerine gerçekleştiren Türkiye’yi doğrudan etkileyecek bir uygulama. CBAM uygulamasındaki bir gecikmenin, Türkiye’nin iklim değişikliğine uyum konusunda göstermiş olduğu iradeyi ne şekilde etkileyeceğini ise zaman içerisinde göreceğiz.

Özet

  • İklim Değişikliği Kanun Tasarısında yer alan piyasa temelli mekanizmalar neler?
  • ETS’de alım satıma konu edilecek sera gazı emisyon tahsisatlarının vergilendirilmesi ne şekilde olacak?
  • Sera gazı emisyon tahsisatlarının ETS’de alım-satımının vergilendirilmesi esnasında şirketler üzerinde oluşabilecek potansiyel olumsuzluklar neler?